Kurucudan Mesaj

Babam akşamları eve geldiğinde yara olmuş el ve ayaklarını sıcak suda yıkardı, sonra da biz krem sürerdik. “Baba, niye başka bir iş bulmuyorsun?” diye sormuştum bir gün. Kaderine razı bir sesle, “Okuryazar olmayan biri başka ne iş yapar ki kızım,” demişti. Bafra sigarası içer, derin derin çektiği sigara dumanıyla hayata olan açlığını bastırırdı sanki. Okuyamamış olmanın eksikliğini ceketinin cebindeki kalem, eve getirdiği gazetede taşırdı. Hesaplarını tutar, annemle dönüşümlü olarak gazetesini okurduk. Kızıltoprak Karakolu’ndan aradılar bir gün. “Ayten Zara sen misin?” diye sordu ses. “Evet,” dedim. “Baban karakolda. Seni istiyor, acele gel!” dedi. Korkuyla koşarak gittim. Utandı beni görünce babam, başını yere eğdi. Yüzü gözü mosmor, kan revan içindeydi! “Çalıştığı inşaatın yanındaki binada oturanlar gürültülü çalışıyor diye babanı dövmüşler!” dedi emniyet müdürü. Sanki babam ölmüş kadar acı bir yalnızlık ve merhamet kapladı bedenimi o an. İçim titredi. Gözlerim yaşla doldu. Gittim sarıldım sıkıca babama. Gözyaşlarım babamın kanıyla karışıp aktı. Kırmızı bir leke gibi asılıdır bende bu hatıra. Daha çocuktum. Ta o zamanlar düşünü kurmuştum World Human Relief’in. Babamın kan ve terinden bir gönül yaptım kendime, bir de hayat. Sağ ol babam. Ve sonra da hayat doğurdu beni…

 

 

 

Hem kendi ülkemde diğer yoksul ülkelerde ruhu yara almış, acısı etine kemiğine insanlar gördüm. Genç bir üniversite öğrencisiyken travmaya maruz kalmış, ötekileştirilmiş, yoksul insanlarla çalıştım. Ne kadar uzağa gittiysem o kadar yakınlık gördüm. Hiçbir şeyi olmayan insanların ne kadar çok verebildiklerine, aç-susuz olmalarına rağmen, bir lokma ekmeği de paylaşabildiklerine, ruhu yara bere içinde olmalarına rağmen şefkatle sevebildiklerine ve insan sıcaklığının bir gökyüzü kadar büyük olduğuna tanık oldum. Ama sevginin olmadığı yerlerde şiddet ve düşmanlığın yaygın olduğuna da gördüm. Yokluk ve yoksunluk çeken insanların bir lokma ekmek için bedenlerini sattıklarına, bu durumdan kar eden seks endüstrilerinin gittikçe arttığına ve bu endüstrilerin çocuk fuhuşunu yaygınlaştırmak için soluksuz çalıştıklarını gördüm. “Sevginin” bu hayatta en büyük servet, sevgisiz olanların en yoksul kişiler olduğunu, “insan” olmanın en önemli koşulunun acıyı, yokluğu, zenginliği paylaşmak olduğunu, insan insana tutunarak sevgi dolu, ve barışçıl dünya inşa edebileceğimizi öğrendim. Birbirimizin insanlığına tutunmaya, hayata dair umut etmeye ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda bir “sığınağımız” olsun istedim; World Human Relief’i kurdum. Sizler için…
Mevlana’nın bir sözü var ki duyduğumdan beri yüreğimde yatar; “Acının karşısında bir mum yak, güneş gibi yükselirsin…”

Sevgi ve dayanışmayla,
Ayten ZARA

Hayata dair umut etmeye ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda, bir “sığınağımız” olsun.